Oyun,
kültürden daha eskidir. Nitekim, kültür kavramını ne kadar daraltsak da bu
kavram her zaman bir insan toplumunun varlığını kabul etmektedir. Oyunun bütün
temel çizgileri hayvan oyunlarında çoktan gerçekleştirilmiş durumdadır. Bütün
bu çizgileri gözlemek için, yavru köpeklerin neşeli ve sevecen oynaşmalarını
dikkatlice izlemek yeterlidir. Hayvanlar, bir tür ayini andıran tavır ve
jestlerle birbirlerini oyuna davet etmektedirler. Yavru köpek oyun oynadığı
arkadaşının kulağını ısırmayı yasaklayan kurala uymaktadır. Sanki korkunç
öfkeliymişler gibi davranırlar, ama bütün bunların içinde, özellikle, aşırı
ölçüde bir zevk almakta ve eğlenmekte oldukları açıktır. Coşku içindeki yavru
köpeklerin bu tür oyunları, hayvan eğlencesinin en ilkel biçimlerinden biridir.
Bu oyunların çok daha üstün nitelikli ve sonsuz derecede daha gelişmiş olanları
vardır: Hakiki müsabakalar ve seyirciler için canlandırılan güzel sahneler.
Oyunda, yaşamın doğrudan gereksinimlerini aşan ve eyleme anlam katan bağımsız
bir unsur “oynamaktadır”. Her oyun bir anlam taşır. Eğer, oyuna anlam katan
ilkeye zihin dersek aşırıya kaçmış; eğer ona içgüdü dersek hiçbir şey
söylememiş oluruz. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın, oyunun bu “kasıtlı”
karakteri, özünün içinde yer alan maddi olmayan bir unsurun varlığını açık
etmektedir (Johan Huizinga, 1994: 9). Johan Huizinga
insanın yaşamı boyunca bir oyun içinde olduğuna vurgu yapmış ve oyunun
kurallarının insanlar tarafından içselleştirildiğini ifade etmiştir.
Oyun teorisi,
oldukça basit görünen ancak tam aksine karmaşık bir stratejik durum belirleme
modelidir. Rasyonel Seçim Kuramının bir dalı olan oyun teorisi; önceden
belirlenmiş bir hedefe yönelik karar verme güç ve yetisine sahip birimlerden
meydana gelen sistemleri çözümlemek için kullanılan matematiksel bir yöntemdir.
Oyun teorisinin sosyal bilimlerde en iyi şekilde analitik bir araç olarak kullanıldığı
savunulmaktadır. Bunun için Von Neumann- Morgenstern ve Nash’ın denge
kavramlarından yararlanılmaktadır (Azime
Cantaş, İhsan Koluaçık Bir Film Çözümleme Yöntemi Olarak Oyun Teorisi: Kara
Şövalye Filmi Örneği SineFilozofi Dergisi Özel Sayı 2020 Sayfa 411).
Her oyun
belli bir çatışma unsuruna dayanmaktadır. İnsanoğlunun kendisini ifade etme
biçimi olarak ortaya koyduğu sanat ürünü de bir çatışma unsuru
barındırmaktadır.
Oyun kuramı,
farklı disiplinlere de uygulanabilen fazlaca karmaşık bir yapıya sahiptir. Oyun
kavramı bireylerin özgürce katılımları kuralına dayanmaktadır. Bununla birlikte
oyunun belirli kuralları vardır ve oyuncu oyuna girdiği andan itibaren bu
kuralları yerine getirmeyi de kabul etmektedir. Oyunun çerçevesi önceden
çizilmiştir ve bu çerçeve içinde zamansal ve mekânsal bağlayıcılıklar yer
almaktadır. Bu bağlayıcı kurallar oyunun gerilim ve heyecan kurallarına
yardımcı olmak için vardır. Aslında yaşamın kendisinin bir oyun olarak
değerlendirilmesi de mümkündür.
Oyunun bu
biyolojik işlevini tanımlamaya yönelik çok sayıdaki girişim birbirlerinden
oldukça farklıdır. Kimileri oyunun kökeninin ve temelinin, yaşam sevinci
fazlalığından kurtulmanın biçimi olarak tanımlanabileceğine inanmıştır. Başka
teorilere göre ise, canlı varlık oyun oynadığında, doğuştan gelen bir taklit
yeteneğinin hükmü altındadır veya bir gevşeme ihtiyacını tatmin etmektedir veya
hayatın ondan talep edeceği ciddi faaliyetlere hazırlık antrenmanı yapmaktadır;
ya da oyun, insanın benliğine sahip çıkmasını sağlamaktadır.
Oyun
denildiğinde akıllara genellikle belirli kuralları olan ve zaman geçirmeye
yarayan bir eğlence biçimi gelmektedir. Bu anlamda oyun, son derece basit bir
kavram gibi görülebilir. Ancak oyun, kavramsal olarak son derece karmaşık ve
antropolojik anlamda da kültür tarihinin de öncesine aittir. Tarihçi ve kültür
teorisyeni Johan Huizinga oyun kavramıyla ilgili çalışmalar yapan düşünürlerin
en önemlisidir. Yaptığı çalışmalarda oyun kavramını geniş bir biçimde ele almış
ve kavramın uygarlık tarihi açısından önemini vurgulamıştır.
Oyun
Teorisi
Rekabet
ortamında en iyi kararı vermek için stratejik hamlelerde bulunma durumu oyun
teorisini ortaya çıkarmıştır. Daha çok matematikte kullanılan oyun teorisi
sonrasında birçok bilimsel alanın içinde yer almıştır. Oyun teorisi, karar
birimleri arasındaki karşılıklı bağımlılıktan kaynaklanan oyuncuların karar
verme aşamasında stratejik davranma durumunu ele almaktadır. Teori; temellerini
İngiliz matematikçi Thomas Bayes’in ortaya koymuş olduğu Bayes Teoreminin (Bayes teoremini ya da Bayes epistemolojisinin
amacını, olasılıkların belirlenmesi için herhangi bir durumda en iyi açıklamayı
ortaya koyma olarak (Çelebi, 2019: 320) değerlendirmek mümkündür.) bir
parçası olan Rasyonel Seçim Kuramının (Rasyonel
Seçim Kuramı literatürde Rasyonel Seçim Teorisi, Akılsal Seçim Kuramları,
Rasyonel Tercih Teorisi ve Rasyonel Tercih kuramı gibi adlandırmalarla da ifade
edilmektedir) bir
dalıdır (Chwaszcza, 2015: 175).
Oyun
teorisinin temelleri 1800’lü yıllara dayansa da matematik konusunda deha kabul
edilen John Von Neumann ve ekonomist Oscar Morgenstern tarafından 1944 yılında
geliştirilmiştir. 1947 yılında yazdıkları “Ekonomik Davranış ve Oyunlar
Teorisi” (The Theory of Games and Economic
Behaviour) adlı çalışmalarında sıfır toplamlı olan ve sıfır toplamlı
olmayan oyunları kapsayan bir teori geliştirmeye çalışmışladır. Böylece ilk
defa oyun teorisini ekonomi alana taşımışlardır. Bu bağlamda oyunun kendisini
en az iki kişinin içinde yer aldığı ve birbirleriyle rekabet eden bir toplumsal
ortam olarak görmek mümkündür. Ancak oyun teorisinin daha sonraki dönemlerde
ekonomiden politikaya, uluslararası ilişkilerden, toplumbilime, biyolojiden,
bilgisayar mühendisliğine kadar birçok alanda kullanıldığını görmek mümkündür.
Marxist bakış
açısından değerlendirildiğinde, oyun teorisi bir çeşit kumarı andırmaktadır. Bu
bağlamda oyun teorisi, rakiplerin mümkün olduğu kadar fazla kar elde etmek için
birbirlerini gizleyerek nasıl bir tutum izlemeleri gerektiğini ve iki kişilik
rekabette hangi kar çizgisine denge kurabileceklerini kumar yoluyla saptama
olarak tanımlanmıştır (Hançerlioğlu, 1982:
308- 309).
Oyun teorisi,
rasyonelliği bu anlamda akılcılığı ön olana çıkarmaktadır. Rasyonel ya da
akılcı karar vermek adına oyun teorisi, toplumsal etkileşim durumlarında
başvurulan önemli modellerden birisidir.
İnsan
davranışlarının oyunlar yoluyla açıklanabileceği fikrini ilk düşünen Macaristan
doğumlu büyük matematikçi John von Neumann oldu. Onun 1928'te yazdığı bir
makale minimum-maksimum teoremi yolu açtı.
Sonra 1944'te
Oskar Morgenstern ile John von Neumann'ın birlikte yazdıkları 'Oyunlar Teorisi
ve Ekonomik Davranış' kitabı çıktı. Kitapla birlikte konu çok kısa zamanda
üniversitelere ders olarak da girdi. Artık özellikle matematik bölümlerinde
'Oyunlar Teorisi' dersleri açılmıştı. Stratejik karar verme durumlarının
matematiksel analizini içeren oyun teorisini iktisat bilimine kazandırdılar.
50 yıl sonra
11 Ekim 1994'de oyun teorisiyle ilgilenen üç bilim adamı, John F. Nash, John C.
Harsanyi ve Reinhard Selten, kooperatif olmayan oyun teorisindeki dengenin
temel analizleri ile ekonomi bilimi dalında Nobel ödülüne layık görüldüler.
John F. Nash 1950
Nobel kazandıran, oyuncular arası bağlayıcı anlaşmaların mümkün olmadığı
oyunlar için genel bir çözüm taslağı geliştirdi ve belirsiz (sonlu) katılımcı
sayısı olan oyunlar için bir Denge Teoremi noktasının varlığını ispatladı.
John F. Nash,
oyuncuların kendi aralarında iş birliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar
arasına ciddi bir mesafe koyar. J.F Nash’ in teoremi, tümden gerçek yaşamı
açıklamaya yöneliktir. (Kaynak:
oyunteorisi.com)
Nash
dengesi
Poker tarzı
oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash, bir
döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi.
John F. Nash’
in önerisi tam olarak şuydu:
Bütün
oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu
‘baskın (dominant) strateji’ oyundaki biricik oyuncu o olmadığı için
uygulanamaz, o yüzden de bir ‘denge’ durumuna razı olunur.
Bu, gerçekten
büyük bir düşünsel sıçramayı anlatıyordu.
John F. Nash,
24 Temmuz 2012 tarihinde Milliyet'ten Mehveş Evin ile söyleşide sorularını
yanıtladı. Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın deyimiyle,
” Yaşamımızı
tümüyle değiştirdi.”
Çünkü Nash
‘in kuramı, “şans” etmeninin yorumlanmasına ve gündelik yaşamdaki karmaşık
“seçim” süreçlerini anlamamıza yardımcı oldu. Pazar ekonomisinden tutun
yazılıma, Evrim biyolojisinden muhasebeye, koruyucu ailede çocukların evlat
edinilmesinde, okul seçimi ve okul kabullerinde, yapay zekadan politikaya,
uluslararası ilişkilere dek pek çok alanda kullanır oldu.
Nobelli
matematikçi John Nash'a göre, sayıları sevmek için illa matematikçi olmaya
gerek yok.
John Nash,
Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince
ciddileşiyor,
“İyi
matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” diyor.
Büyük dehaya
göre böyle bir durumda: Çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha
iyi sonuçlar verebilir.
John Nash, “Her
oyuncunun stratejisi diğerlerinin stratejisine göre optimaldir.” Bir şey
yaptığınız zaman karşınızdaki kişinin nasıl tepki vereceğini hesaplamak
stratejik hesaplamalar içerir.
Sosyal ve
ekonomik etkileşimler içerisinde kendi yolunuzu başarılı bir şekilde
oluşturmak, öbür oyuncunun bir sonraki hamlesinin ne olacağına göre oyuncuların
strateji belirlediği satranç oyununa benzer.
Nash ’in
çalışmalarının daha geniş bağlamdaki önemi, kendi çıkarını kollayan bağımsız
bireyler arasında istikrar ve düzen ortaya çıkartacak şekilde bir denge noktası
oluşabileceğini göstermekti.
Nash Dengesi
temelde basit bir şekilde, bir ortamdaki herkesin kendi durumu için en doğru
kararı alması olayının matematiksel modeli olarak açıklanabilir. Tabi bu
kavramı, hayatı boyunca sürekli yanlış kararlar almış birinin keşfetmiş olması
gerçeğini bir tarafa bırakırsak, doğanın kendisinde bile görmek mümkün.
Evrimsel
Denge Stratejisi (Evolutionary Stable Strategy), bir popülasyonda uygulanmaya
başladığında diğer başka bir strateji tarafından domine edilemeyecek olan stratejilere
verilen genel addır. Bu tarz stratejiler kendiliğinden Nash Dengesi
içindedirler.
Evrimsel
Denge Stratejisi kapsamına giren çok tanıdık bir kavram var; o da Darwin Evrim
Kuramının temellerinden olan Doğal Seleksiyon!.. Doğanın, “doğal olarak” uyguladığı
bu kavram aynı zamanda doğanın Nash Dengesi’ni sağlayacak şekilde hareket
ettiğinin bir göstergesi. Yani doğadaki oyuncular kendileri açısından en doğru
stratejileri uygulayacak şekilde hareket edebiliyorlar! (Can Gürses Oyun Teorisi ve Tubitak İkilemi)
Kuramın
zaman içinde geliştirilen temel varsayımları şunlardır:
·
En az iki oyuncu gerekir
·
Oyuncuların amaç ve hedefleri benzerdir.
·
Oyuncuların oyun üzerinde denetimleri vardır.
·
Oyuncular rasyonel davranan bireylerdir.
·
Her oyuncunun amacı çok iyi tanımlanmıştır ve
her birisinin elinde bu amacı gerçekleştirmeye yönelik gerekli kaynaklar
vardır.
·
Oyun bir stratejiler toplamıdır.
·
Oyun belli almaşıklar arasında iradi bir
seçimdir. Yani özetle, oyunun araçları araçsal olarak rasyoneldir.
Bu
rasyonaliteye dayanan ortak bir bilgi vardır ve herkes oyunun kurallarını
bilir.
Tüm bu
stratejik kurgulama içinde "diğerine ilişkin bilgi" ye ait tek kurgu,
karşıdakinin de oyununu kurallarını bildiği ve ödül-ceza ikileminde rasyonel
davranmakta olduğunun varsayılmasıdır.
Oyun
teorisinin dönemler boyunca geliştirilmiş üç varyasyonu vardır:
1.
İkili sıfır toplamlı oyun (korkaklık
oyunu-Chicken game)
2.
İkili değişir toplamlı oyun (tutuklunun açmazı/mahkûm
ikilemi -Prisoner's dilemna)
3.
n sayıda kişili değişir toplamlı oyun
1980’den
itibaren yeni tür soruların ortaya atılmasına neden oluyor: Axelrod “Ne gibi
koşullar altında merkezi otoritenin bulunmadığı bir benciller dünyasında iş
birliği oluşabilir?” (Buchanan'ın İradi Anayasalar önermesi burada gündeme
geliyor. bkz. Uzbay-Öğüt,M., yage, 1995, s:38-51.) sorusunu gündeme getiriyor. Bu sonuca
varmak için yapılan çalışmalar içerisinde 1994 Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan
Selten-Nash-Harsanyi çalışması da yer alıyor. Bilgisayar düzeyinde matematiksel
çözüm önerileriyle maksimum kazanç stratejileri çizilmeye çalışılıyor. Bu
konuda kaydedilen en önemli aşama ise: “Rakibin iş birliğini bozuncaya dek iş
birliğine devam et” stratejisi. Egoistler arasında kooperasyon stratejisi adı
verilen bu çalışma, bir süre sonra yerini şöyle bir öneriye terk ediyor: karşı
taraf bir kez iş birliğine karşı bir davranışta bulunursa, iş birliğini sürdür,
ancak ikinci kez iş birliğini bozarsa iş birliğine son ver. (Tan ve Verlag)
Oysa
pazarlıklar teorisi ve toplamları sıfır olmayan oyun düzlemleri ile sınıf içi
açmazlarda oyun teorisi pekâlâ kullanılabilecek bir zemin oluşturabilmektedir.
Sonuç
olarak bunumu anlamalıyız:
Oyunu kuranın,
oyun teorisinde iki yüzlü olmak işine yarar ve olmayacağın an gelene kadar
herkesin arkadaşı olman gereklidir. Kendisini onlara o kadar çok sevdirir ki kendine
karşı çıktıklarında, sadakatleri yüzünden kendi çıkarlarına ters şekilde
hareket etsinler. İşte “Oyun Teorisi” budur. Diğer insanları harcasan bile, kazanmaya
soğuk mantıklı bir şekilde odaklanmalısın.
Gerçek Oyun
Teorisinde her şey ve herkes bir olasılıktır. İnsanlarla tanışırsın, onları
hayatına alırsın, kendi ilişkine göre onları manipüle edene dek, onlardan
faydalanmaya devam edersin.
Böylesine
derin ve hesap gerektiren büyük bir şemada, en sonunda insan delirir. Başta
büyük iyilikler için, küçük kötülükler iyi gibi görünür ama iyinin, kötünün
dansı birbirine karışır. Ve manipülasyonun kendisi en önemli şey olur. Oyunun
kazanılması gerektiğinden ziyade, amaç oyunu kazanmak olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder