Bu Blogda Ara

8 Temmuz 2020 Çarşamba

OYUN TEORİSİ İKİ YÜZLÜ MÜ?


Oyun, kültürden daha eskidir. Nitekim, kültür kavramını ne kadar daraltsak da bu kavram her zaman bir insan toplumunun varlığını kabul etmektedir. Oyunun bütün temel çizgileri hayvan oyunlarında çoktan gerçekleştirilmiş durumdadır. Bütün bu çizgileri gözlemek için, yavru köpeklerin neşeli ve sevecen oynaşmalarını dikkatlice izlemek yeterlidir. Hayvanlar, bir tür ayini andıran tavır ve jestlerle birbirlerini oyuna davet etmektedirler. Yavru köpek oyun oynadığı arkadaşının kulağını ısırmayı yasaklayan kurala uymaktadır. Sanki korkunç öfkeliymişler gibi davranırlar, ama bütün bunların içinde, özellikle, aşırı ölçüde bir zevk almakta ve eğlenmekte oldukları açıktır. Coşku içindeki yavru köpeklerin bu tür oyunları, hayvan eğlencesinin en ilkel biçimlerinden biridir. Bu oyunların çok daha üstün nitelikli ve sonsuz derecede daha gelişmiş olanları vardır: Hakiki müsabakalar ve seyirciler için canlandırılan güzel sahneler. Oyunda, yaşamın doğrudan gereksinimlerini aşan ve eyleme anlam katan bağımsız bir unsur “oynamaktadır”. Her oyun bir anlam taşır. Eğer, oyuna anlam katan ilkeye zihin dersek aşırıya kaçmış; eğer ona içgüdü dersek hiçbir şey söylememiş oluruz. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın, oyunun bu “kasıtlı” karakteri, özünün içinde yer alan maddi olmayan bir unsurun varlığını açık etmektedir (Johan Huizinga, 1994: 9). Johan Huizinga insanın yaşamı boyunca bir oyun içinde olduğuna vurgu yapmış ve oyunun kurallarının insanlar tarafından içselleştirildiğini ifade etmiştir.

Oyun teorisi, oldukça basit görünen ancak tam aksine karmaşık bir stratejik durum belirleme modelidir. Rasyonel Seçim Kuramının bir dalı olan oyun teorisi; önceden belirlenmiş bir hedefe yönelik karar verme güç ve yetisine sahip birimlerden meydana gelen sistemleri çözümlemek için kullanılan matematiksel bir yöntemdir. Oyun teorisinin sosyal bilimlerde en iyi şekilde analitik bir araç olarak kullanıldığı savunulmaktadır. Bunun için Von Neumann- Morgenstern ve Nash’ın denge kavramlarından yararlanılmaktadır (Azime Cantaş, İhsan Koluaçık Bir Film Çözümleme Yöntemi Olarak Oyun Teorisi: Kara Şövalye Filmi Örneği SineFilozofi Dergisi Özel Sayı 2020 Sayfa 411).
Her oyun belli bir çatışma unsuruna dayanmaktadır. İnsanoğlunun kendisini ifade etme biçimi olarak ortaya koyduğu sanat ürünü de bir çatışma unsuru barındırmaktadır.
Oyun kuramı, farklı disiplinlere de uygulanabilen fazlaca karmaşık bir yapıya sahiptir. Oyun kavramı bireylerin özgürce katılımları kuralına dayanmaktadır. Bununla birlikte oyunun belirli kuralları vardır ve oyuncu oyuna girdiği andan itibaren bu kuralları yerine getirmeyi de kabul etmektedir. Oyunun çerçevesi önceden çizilmiştir ve bu çerçeve içinde zamansal ve mekânsal bağlayıcılıklar yer almaktadır. Bu bağlayıcı kurallar oyunun gerilim ve heyecan kurallarına yardımcı olmak için vardır. Aslında yaşamın kendisinin bir oyun olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Oyunun bu biyolojik işlevini tanımlamaya yönelik çok sayıdaki girişim birbirlerinden oldukça farklıdır. Kimileri oyunun kökeninin ve temelinin, yaşam sevinci fazlalığından kurtulmanın biçimi olarak tanımlanabileceğine inanmıştır. Başka teorilere göre ise, canlı varlık oyun oynadığında, doğuştan gelen bir taklit yeteneğinin hükmü altındadır veya bir gevşeme ihtiyacını tatmin etmektedir veya hayatın ondan talep edeceği ciddi faaliyetlere hazırlık antrenmanı yapmaktadır; ya da oyun, insanın benliğine sahip çıkmasını sağlamaktadır.
Oyun denildiğinde akıllara genellikle belirli kuralları olan ve zaman geçirmeye yarayan bir eğlence biçimi gelmektedir. Bu anlamda oyun, son derece basit bir kavram gibi görülebilir. Ancak oyun, kavramsal olarak son derece karmaşık ve antropolojik anlamda da kültür tarihinin de öncesine aittir. Tarihçi ve kültür teorisyeni Johan Huizinga oyun kavramıyla ilgili çalışmalar yapan düşünürlerin en önemlisidir. Yaptığı çalışmalarda oyun kavramını geniş bir biçimde ele almış ve kavramın uygarlık tarihi açısından önemini vurgulamıştır.
Oyun Teorisi
Rekabet ortamında en iyi kararı vermek için stratejik hamlelerde bulunma durumu oyun teorisini ortaya çıkarmıştır. Daha çok matematikte kullanılan oyun teorisi sonrasında birçok bilimsel alanın içinde yer almıştır. Oyun teorisi, karar birimleri arasındaki karşılıklı bağımlılıktan kaynaklanan oyuncuların karar verme aşamasında stratejik davranma durumunu ele almaktadır. Teori; temellerini İngiliz matematikçi Thomas Bayes’in ortaya koymuş olduğu Bayes Teoreminin (Bayes teoremini ya da Bayes epistemolojisinin amacını, olasılıkların belirlenmesi için herhangi bir durumda en iyi açıklamayı ortaya koyma olarak (Çelebi, 2019: 320) değerlendirmek mümkündür.) bir parçası olan Rasyonel Seçim Kuramının (Rasyonel Seçim Kuramı literatürde Rasyonel Seçim Teorisi, Akılsal Seçim Kuramları, Rasyonel Tercih Teorisi ve Rasyonel Tercih kuramı gibi adlandırmalarla da ifade edilmektedir) bir dalıdır (Chwaszcza, 2015: 175).
Oyun teorisinin temelleri 1800’lü yıllara dayansa da matematik konusunda deha kabul edilen John Von Neumann ve ekonomist Oscar Morgenstern tarafından 1944 yılında geliştirilmiştir. 1947 yılında yazdıkları “Ekonomik Davranış ve Oyunlar Teorisi” (The Theory of Games and Economic Behaviour) adlı çalışmalarında sıfır toplamlı olan ve sıfır toplamlı olmayan oyunları kapsayan bir teori geliştirmeye çalışmışladır. Böylece ilk defa oyun teorisini ekonomi alana taşımışlardır. Bu bağlamda oyunun kendisini en az iki kişinin içinde yer aldığı ve birbirleriyle rekabet eden bir toplumsal ortam olarak görmek mümkündür. Ancak oyun teorisinin daha sonraki dönemlerde ekonomiden politikaya, uluslararası ilişkilerden, toplumbilime, biyolojiden, bilgisayar mühendisliğine kadar birçok alanda kullanıldığını görmek mümkündür.
Marxist bakış açısından değerlendirildiğinde, oyun teorisi bir çeşit kumarı andırmaktadır. Bu bağlamda oyun teorisi, rakiplerin mümkün olduğu kadar fazla kar elde etmek için birbirlerini gizleyerek nasıl bir tutum izlemeleri gerektiğini ve iki kişilik rekabette hangi kar çizgisine denge kurabileceklerini kumar yoluyla saptama olarak tanımlanmıştır (Hançerlioğlu, 1982: 308- 309).
Oyun teorisi, rasyonelliği bu anlamda akılcılığı ön olana çıkarmaktadır. Rasyonel ya da akılcı karar vermek adına oyun teorisi, toplumsal etkileşim durumlarında başvurulan önemli modellerden birisidir.
İnsan davranışlarının oyunlar yoluyla açıklanabileceği fikrini ilk düşünen Macaristan doğumlu büyük matematikçi John von Neumann oldu. Onun 1928'te yazdığı bir makale minimum-maksimum teoremi yolu açtı.
Sonra 1944'te Oskar Morgenstern ile John von Neumann'ın birlikte yazdıkları 'Oyunlar Teorisi ve Ekonomik Davranış' kitabı çıktı. Kitapla birlikte konu çok kısa zamanda üniversitelere ders olarak da girdi. Artık özellikle matematik bölümlerinde 'Oyunlar Teorisi' dersleri açılmıştı. Stratejik karar verme durumlarının matematiksel analizini içeren oyun teorisini iktisat bilimine kazandırdılar.
50 yıl sonra 11 Ekim 1994'de oyun teorisiyle ilgilenen üç bilim adamı, John F. Nash, John C. Harsanyi ve Reinhard Selten, kooperatif olmayan oyun teorisindeki dengenin temel analizleri ile ekonomi bilimi dalında Nobel ödülüne layık görüldüler.
John F. Nash 1950 Nobel kazandıran, oyuncular arası bağlayıcı anlaşmaların mümkün olmadığı oyunlar için genel bir çözüm taslağı geliştirdi ve belirsiz (sonlu) katılımcı sayısı olan oyunlar için bir Denge Teoremi noktasının varlığını ispatladı.
John F. Nash, oyuncuların kendi aralarında iş birliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar arasına ciddi bir mesafe koyar. J.F Nash’ in teoremi, tümden gerçek yaşamı açıklamaya yöneliktir. (Kaynak: oyunteorisi.com)
Nash dengesi
Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash, bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi.
John F. Nash’ in önerisi tam olarak şuydu:
Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu ‘baskın (dominant) strateji’ oyundaki biricik oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir ‘denge’ durumuna razı olunur.
Bu, gerçekten büyük bir düşünsel sıçramayı anlatıyordu.
John F. Nash, 24 Temmuz 2012 tarihinde Milliyet'ten Mehveş Evin ile söyleşide sorularını yanıtladı. Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın deyimiyle,
” Yaşamımızı tümüyle değiştirdi.”
Çünkü Nash ‘in kuramı, “şans” etmeninin yorumlanmasına ve gündelik yaşamdaki karmaşık “seçim” süreçlerini anlamamıza yardımcı oldu. Pazar ekonomisinden tutun yazılıma, Evrim biyolojisinden muhasebeye, koruyucu ailede çocukların evlat edinilmesinde, okul seçimi ve okul kabullerinde, yapay zekadan politikaya, uluslararası ilişkilere dek pek çok alanda kullanır oldu.
Nobelli matematikçi John Nash'a göre, sayıları sevmek için illa matematikçi olmaya gerek yok.
John Nash, Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşiyor,
“İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” diyor.
Büyük dehaya göre böyle bir durumda: Çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.
John Nash, “Her oyuncunun stratejisi diğerlerinin stratejisine göre optimaldir.” Bir şey yaptığınız zaman karşınızdaki kişinin nasıl tepki vereceğini hesaplamak stratejik hesaplamalar içerir.
Sosyal ve ekonomik etkileşimler içerisinde kendi yolunuzu başarılı bir şekilde oluşturmak, öbür oyuncunun bir sonraki hamlesinin ne olacağına göre oyuncuların strateji belirlediği satranç oyununa benzer.
Nash ’in çalışmalarının daha geniş bağlamdaki önemi, kendi çıkarını kollayan bağımsız bireyler arasında istikrar ve düzen ortaya çıkartacak şekilde bir denge noktası oluşabileceğini göstermekti.
Nash Dengesi temelde basit bir şekilde, bir ortamdaki herkesin kendi durumu için en doğru kararı alması olayının matematiksel modeli olarak açıklanabilir. Tabi bu kavramı, hayatı boyunca sürekli yanlış kararlar almış birinin keşfetmiş olması gerçeğini bir tarafa bırakırsak, doğanın kendisinde bile görmek mümkün.
Evrimsel Denge Stratejisi (Evolutionary Stable Strategy), bir popülasyonda uygulanmaya başladığında diğer başka bir strateji tarafından domine edilemeyecek olan stratejilere verilen genel addır. Bu tarz stratejiler kendiliğinden Nash Dengesi içindedirler.
Evrimsel Denge Stratejisi kapsamına giren çok tanıdık bir kavram var; o da Darwin Evrim Kuramının temellerinden olan Doğal Seleksiyon!.. Doğanın, “doğal olarak” uyguladığı bu kavram aynı zamanda doğanın Nash Dengesi’ni sağlayacak şekilde hareket ettiğinin bir göstergesi. Yani doğadaki oyuncular kendileri açısından en doğru stratejileri uygulayacak şekilde hareket edebiliyorlar! (Can Gürses Oyun Teorisi ve Tubitak İkilemi)
Kuramın zaman içinde geliştirilen temel varsayımları şunlardır:
·      En az iki oyuncu gerekir
·      Oyuncuların amaç ve hedefleri benzerdir.
·      Oyuncuların oyun üzerinde denetimleri vardır.
·      Oyuncular rasyonel davranan bireylerdir.
·      Her oyuncunun amacı çok iyi tanımlanmıştır ve her birisinin elinde bu amacı gerçekleştirmeye yönelik gerekli kaynaklar vardır.
·      Oyun bir stratejiler toplamıdır.
·      Oyun belli almaşıklar arasında iradi bir seçimdir. Yani özetle, oyunun araçları araçsal olarak rasyoneldir.
Bu rasyonaliteye dayanan ortak bir bilgi vardır ve herkes oyunun kurallarını bilir.
Tüm bu stratejik kurgulama içinde "diğerine ilişkin bilgi" ye ait tek kurgu, karşıdakinin de oyununu kurallarını bildiği ve ödül-ceza ikileminde rasyonel davranmakta olduğunun varsayılmasıdır.
Oyun teorisinin dönemler boyunca geliştirilmiş üç varyasyonu vardır:
1.      İkili sıfır toplamlı oyun (korkaklık oyunu-Chicken game)
2.      İkili değişir toplamlı oyun (tutuklunun açmazı/mahkûm ikilemi -Prisoner's dilemna)
3.      n sayıda kişili değişir toplamlı oyun
1980’den itibaren yeni tür soruların ortaya atılmasına neden oluyor: Axelrod “Ne gibi koşullar altında merkezi otoritenin bulunmadığı bir benciller dünyasında iş birliği oluşabilir?” (Buchanan'ın İradi Anayasalar önermesi burada gündeme geliyor. bkz. Uzbay-Öğüt,M., yage, 1995, s:38-51.) sorusunu gündeme getiriyor. Bu sonuca varmak için yapılan çalışmalar içerisinde 1994 Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan Selten-Nash-Harsanyi çalışması da yer alıyor. Bilgisayar düzeyinde matematiksel çözüm önerileriyle maksimum kazanç stratejileri çizilmeye çalışılıyor. Bu konuda kaydedilen en önemli aşama ise: “Rakibin iş birliğini bozuncaya dek iş birliğine devam et” stratejisi. Egoistler arasında kooperasyon stratejisi adı verilen bu çalışma, bir süre sonra yerini şöyle bir öneriye terk ediyor: karşı taraf bir kez iş birliğine karşı bir davranışta bulunursa, iş birliğini sürdür, ancak ikinci kez iş birliğini bozarsa iş birliğine son ver. (Tan ve Verlag)
Oysa pazarlıklar teorisi ve toplamları sıfır olmayan oyun düzlemleri ile sınıf içi açmazlarda oyun teorisi pekâlâ kullanılabilecek bir zemin oluşturabilmektedir.
Sonuç olarak bunumu anlamalıyız:
Oyunu kuranın, oyun teorisinde iki yüzlü olmak işine yarar ve olmayacağın an gelene kadar herkesin arkadaşı olman gereklidir. Kendisini onlara o kadar çok sevdirir ki kendine karşı çıktıklarında, sadakatleri yüzünden kendi çıkarlarına ters şekilde hareket etsinler. İşte “Oyun Teorisi” budur. Diğer insanları harcasan bile, kazanmaya soğuk mantıklı bir şekilde odaklanmalısın.
Gerçek Oyun Teorisinde her şey ve herkes bir olasılıktır. İnsanlarla tanışırsın, onları hayatına alırsın, kendi ilişkine göre onları manipüle edene dek, onlardan faydalanmaya devam edersin.   
Böylesine derin ve hesap gerektiren büyük bir şemada, en sonunda insan delirir. Başta büyük iyilikler için, küçük kötülükler iyi gibi görünür ama iyinin, kötünün dansı birbirine karışır. Ve manipülasyonun kendisi en önemli şey olur. Oyunun kazanılması gerektiğinden ziyade, amaç oyunu kazanmak olur.