İş
Sağlığı ve Güvenliğin de Uyku Borcunun etkenliği
Erdem
Şeneroğlu, 25 Temmuz 2023
Uyanan tüm yaratıkların uyumaya da yetkin olmaları
kaçınılmazdır.
Aksi halde gücünü sürekli olarak gösterebilmesi mümkün
değildir.
Aristo, MÖ 350
“Eğer uykunun yaşamsal bir fonksiyonu yoksa evrimleşme
sırasında
şimdiye kadar oluşan en büyük hatadır.”
Prof. Emeritus Allan Rechtschaffen.
Çalışma ilişkileri ve bu
ilişkilere dayalı çalışma şekillerin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin
hemen her döneminde insan, değişik koşulların, şartların getirdiği gelişmeler, çalışma
hayatında iş veren ve işte çalışanların ilişkileri zaman evriminde, basit al
ver gibi başlayıp, artık değer birikimiyle (Sanayi Devriminin başlaması) ile daha karmaşık
hale gelmeye başladı. Bu da her iki taraf için çözülemez durumlara gelindiğinde,
İş verenlerin, çalışanların karşılıklı hakları ve istekleri için yapılması
gerekli yapısal değişikliklerin kısaca; üretim, çalışma şartları, yönetim,
hukuksal yapılaşma gibi gelişimlerini de beraberinde getirdi.
Çalışanlar için sağlığını
kaybetmenin ödülü ve bedeli olmamalı, diyen düşünce, hiçbir ekonomik zorunluluk
da insan sağlığına zarar verecek veya vücut bütünlüğünün bozulmasına neden
olacak bir işlemin nedeni olmamalıdır. Amaç çalışmak, bir şeylerin üretilmesine
katkı verebilmek ve artı değer yaratmak ise, yapılacak işin çeşitliğine göre bazı
tehlikelerin olması da var demektir. Tehlikenin var olduğu veya olabileceği
durumların kesiştikleri alanda da risk var demektir.
ILO Türkiye Ofisi 2016 yılında yayınlanan
kitap da Prof. Dr. Nazmi Bilir İş sağlığı ve güvenliği profili: Türkiye yazısının
ön sözünde şunları söylüyor.
“Her yıl işle ilgili kaza ve
hastalıklar sonucunda 3,2 milyondan fazla kişi hayatını kaybetmektedir. Ayrıca
her yıl 160 milyon yeni meslek hastalığı vakası ile 300 milyon ölümcül olmayan
iş kazası meydana gelmektedir.” İşle ilgili hastalık ve ölümlerin yarattığı
ekonomik yük ile verimlilik kaybı küresel GSYH’nin %4’ünü teşkil etmektedir. Bu
nedenle, güvenli ve sağlıklı bir iş ortamının sağlanması ve teşvik edilmesi bir
öncelik olmalıdır.” [1] Yaşadığımız yer küre de bu kadar insan ve iş kaybı
veriliyor ve ülke olarak gerekli önlemleri alamaz isek, Avrupa’da birinci, Dünyada
ise üçüncü sırada olmamız da kaçınılmazdır.
Ülkemizde ki gelişmelerde 2012
yılını haziran ayı sonunda çıkartılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu ile yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren de firmalarda
gerekli hazırlıkların yapılması ile ki bu hazırlıklar Risk analizlerinin
yapılması gibi çalışmalardı. Bu çalışmaların yapılması Ülkemiz için bir kazanç
olarak görebiliriz. Bu kazancımızı da 2003 ve sonraki yıllardaki Avrupa
Birliğine uyum için yasalarımızı, aynı şartlara uygulamak istenmesinden
gelmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarında önemli
başlıklardan biri de iş sağlığı ve güvenliği.
“İş sağlığı ve güvenliği konusu,
günümüz çalışma hayatı ve çalışma hukukunun önemli bir boyutunu
oluşturmaktadır. İş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınarak uygulanması,
iş kazaları ve meslek hastalıklarının azaltılması işçiler, işverenler ve nihayet
sosyal güvenlik sistemleri için önemli sonuçlar ortaya koyar.” [2]
İş sağlığı ve güvenliğinde; iş
güvenliği ve sağlığı, tehlike, risk ve İş kazası ne demektir veya neye denir?
İş yerlerinde işin yapımı
sırasında, çalışanların sağlığına, işe ve işyerine, zarar verebilecek olan,
çeşitli sebeplerden kaynaklanabilen, olumsuz şartlardan korunmak maksadıyla,
yapılan planlı çalışmaların hepsine “İş Güvenliği” denilebilir.
Tehlike: İşyerinde
var olan ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı veya işyerini etkileyebilecek
zarar veya hasar verme potansiyelini ifade eder.
Risk: Tehlikeli bir
olayın veya maruz kalma durumunun meydana gelme olasılığı ile olay veya maruz
kalma durumunun yol açabileceği yaralanma veya sağlık bozulmasının ciddiyet
derecesinin birleşimi.
İş Kazası: Uluslararası Çalışma
Örgütü (İLO)ne göre; “Önceden planlanmamış, bilinmeyen ve kontrol altına
alınmamış olan, etrafa zarar verecek niteliklerde olaylar” olarak tanımlar. Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) ne göre de “Önceden planlanmamış, çoğu kişisel yaralanmalara,
makinelerin, araç gereçlerin zarara uğramasına, üretimin bir süre durmasına yol
açan olay” olarak tanımlar.
Ülkemizde iş kazası, 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununda ki tanımı, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısı ile, sigortalının işveren tarafından
görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden, asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
emzikli sigortalı kadının çocuğuna süt vermesi için ayrılan zamanlarda sigortalının,
işverence sağlanan bir taşıt ile İşin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmesi
sırasında ki olaydır demekte.
Kazanın olabilmesi içinde üç
faktörün bir araya gelmesi gereklidir. Çevre-Ortam, Makine-Ekipman ve İnsan
faktörleri birleşiminde ki kazaya İş Kazası denilir. Güvensiz Ortam ve Koşullar
ile Güvensiz davranışlar ve Kişisel kusurla da iş kazasının nedenleri olurlar.
Kazanın temel nedeni
çözümlemesinde, İnsan, Makine, Ortam ve Çevre, Yönetim Sistem kusur, hata ve
eksikliklerin bir araya gelmesini görmekteyiz. Makine, Ortam ve Çevre
koşullarını emniyetli hale getirsek, insan faktörünü emniyetli hale
getirebilmemiz oldukça zordur.
İnsanın; psikolojik nedenleri, Unutkanlık, sıkıntı-üzüntü-keder, çevre etkileri, istem
dışı davranış, ihmalci davranış, hatalı davranış vb.
Fiziksel nedenleri, yorgunluk,
uykusuzluk, alkol, hastalık vb.
İşyeri nedenleri; İnsan
ilişkileri, takım çalışması, iletişim vb.
Avrupa Birliği ülkelerinde uzun
yıllardır uygulanan katılımcı yönetim modellerinden biri olan İş Sağlığı ve
Güvenliği Kurullarını baktığımız da onlarında iş sağlığı ve güveliği
kurallarını koymak ile iş kazalarının ve meslek hastalıklarının, kısa zaman
içinde azaltılamayacağı sonuçlarına varmış olduklarını görmekteyiz.
“İş sağlığı ve güvenliği alanında
da en büyük yanılgımız, önlemlerin sadece devletin ortaya koyduğu kurallar ve
kamusal faaliyetlerden oluştuğunu düşünmemizdir. Oysa Avrupa Birliği
ülkelerinde, mevzuat dışı araçların çeşitliliği ve etkinliği ile işyeri
düzeyindeki örgütlenme ve katılımcı yapıların daha önemli uygulama araçları
olduğu bir gerçektir.” [3]
Havacılık da büyük öneme sahip
emniyet ve güvenlik kavramı; “hata ve ihlallerden kaçınarak kural
koyucuların düzenlemeleri ile uyum içinde kazalardan, ciddi olaylardan,
tehlikelerden, kötü bir sonuca
neden olan veya olabilecek etkenlerden uzak ya da muaf olma durumu” [4]
olarak tanımlanmaktadır.
Risklerin ortadan
kaldırılabilmesi için bütün tedbirlerin alınmasına çalışılsa da denklemin için
de “insan” olan bir sistemin, tehlikelerden ve operasyonel hatalardan tamamen
arındırılması mümkün değildir. Esas olan sistem içerisinde ki risklerin kontrol
edilmesi ve yönetilmesi suretiyle risk seviyesinin makul düzeyde tutulmasıdır.
Makul düzeydeki risklerin bulunduğu bir sistem “emniyetli ve güvenli” olarak
kabul edilebilir diye düşünebiliriz.
“Örgütlenmeden kaynaklanan kaza”
mantığı, havacılık sektöründe benimsenmesini Prof. James Reason tarafından
geliştirilen ‘Reason Hata Modelinin’ önemi büyüktür. Bu modele göre, kazaların
tamamına yakını bir olaylar zinciri nedeniyle meydana gelmektedir. Zincirdeki
olaylardan en az bir
tanesinin ortadan kaldırılabilmesi, kazayı önleyebilmektedir. [a.g.e]
Sivil havacılığın yayınladığı ‘Emniyet
Yönetim Sistemi Temel Esaslar’ isimli yazısında şunları aktarmakta: “Reason
modeli ile geliştirilen ve üzerinde önemle durulması gereken kavramda, oluşan tüm
kazalar hem aktif hem de örtülü hataların bir araya gelmesi ile oluştuklarını
görmekteyiz. Olumsuz etkisini anında gösteren hata ya da ihlaller, ‘aktif
hata’ olarak tanımlanmakta. ‘Aktif hatalar’ genelde, en önde yer
alan çalışanlardan kaynaklanmaktadır. Kısaca, ‘İnsan’ unsurundan
kaynaklandığını söylemektedir. Bu örnek vermek gerekirse; soğuk hava akımından
geçen uçağın kaptan pilotu, prosedürler de de yazmasına rağmen, iniş talimatlarında
yazanları kontrol etmesi ve yapılması zorunlu olan kanatlarda oluşan buzlanmayı
kırılması gibi maddeyi atlaması sonucu ‘İstenmeyen Olay Risk Sistemi’ sonucun da
büyük kırıma uğrayabileceğidir.
İnsanın diğer sistem elemanları ile olan ilişkisi üzerine
kurulmuş bir kavramsal model oluşturmuşlar, adını da Shell modeli demişler.
S – Software: Yazılım (prosedürler, el kitapları,
vs.)
H – Hardware: Donanım (makineler, aletler vs.)
E – Environment: Çevre (çalışma ortamı)
L – Liveware: Personel-İnsan (Pilot, teknisyen vs.)
Modeli içinde oluşan elemanların birbirleriyle ilişkilerine baktığımız
da:
İnsan- Yazılım (L-S): İnsan ile destek sistemleri arasında ilişkidir.
(Prosedürler, el kitapları, talimatlar,
standart operasyonel prosedürler (SOP), bilgisayar yazılımları vs.)
İnsan- Donanım (L-H): İnsan ile donanım arasındaki ilişkidir. (İnsan
vücudunun özelliklerine uygun koltuklar, kullanıcı algılarına uygun renk
kullanımı, insan makine iletiler vs.)
İnsan- Çevre (L- E): İnsan ile çevre arasındaki ilişkiden oluşmaktadır.
(Kabin basıncı, oksijen maskesi, G-elbisesi, kişisel koruyucular vs.)
İnsan- İnsan (L- L): Çalışma çevresindeki insanların birbirleriyle olan
ilişkileridir. (Kokpit ekibi ile kabin ekibi arasındaki ilişki, pushback
operatörü ile kokpit ekibi, amir ile şef, ast üst arasındaki ilişki vs.)
Bahsettiğimiz ilişki ve etkileşimlerin çerçevesini kültürel
olgusu tanımlamaktadır. Emniyet yönetimi bakımından kültür, insan performansının
önemli bir belirleyicisi olduğunu bilmek ve kültürün anlaşılması son derece
önemli oluşturduğunu bilmek gereklidir.
Havacılık güvenliğindeki gelişmeler, sadece ticari
havacılığa özgü olarak görmemeliyiz. Bu kurallar bilgilerini her iş denilebilecek
yapısallarda uygulanabilir hale getirmek öncelikli görevlerin yerine
getirilecek kurallara eklemeliyiz.
İş sağlığı ve güvenliği küresel
boyutta önem kazanmaktadır. Özellikle küresel üretimin ve ticaretin sürekli
değişime açık üretim biçimleri ve üretim yöntemlerini verimlilik odağına
çekmeleriyle iş sağlığı ve güvenliği konusunun önemi üretim sahiplerini
ilgilendirmektedir. Dünya
genelinde nüfusun yaklaşık olarak %50-60’ının ücretli olarak çalıştığı dikkate
alınırsa ve bu orana kayıt dışı çalışanların oranı da eklenirse İSG’nin önemi
daha da artmaktadır.
“ABD Çalışma İstatistikleri
Bürosu çalışmalarında görülen: çok daha fazla insan öldürmektedir. Her yıl
yaklaşık iki milyon insan, işle ilgili kazalar ve hastalıklar yüzünden hayatını
kaybediyor; buna karşılık savaşlarda her yıl 650.000 kişi ölüyor. Tüm dünyada
en tehlikeli işler tarım, madencilik ve inşaat sektörlerindedir.
Tek başına değerlendirildiğinde,
en tehlikeli işin, Bering Denizi’nde çalışan Alaskalı yengeç avcılarına ait
olduğu söylenir. Ölüm riski, Duckworth ölçeği (Royal Statistical Society dergisi
editörü Dr. Frank Duckworth tarafından tasarlandı) kullanılarak hesaplanabilir.
Bu ölçek, herhangi bir eylem sonucundaki ölme ihtimalini ölçer. En güvenli
eylem türü ‘0’ skorunu verirken, sonucun ‘8’ çıkması eylemin kesin ölümle sonuçlanacağı
anlamına gelir.” [5]
İş sağlığı ve güvenliğinde
geleneksel yaklaşım ve anlayış, genellikle, kaza olana kadar her şeyin kontrol
altında olduğu varsayılır. İşler kontrolden çıktığında birilerinin sorumluluğunu
yerine getirmediğini düşünülür, bir soruşturma komisyonu oluşturulup, bir daha
aynı hataları tekrar edilmeyeceği söylenir. Kaza olduğu zaman da: Kazanın
ardından, kazazedenin nasıl olup ta böyle bir kazaya neden olduğuna dair
şaşırırlar. Kazalara verilen reaksiyon kazanın şiddeti ile paraleldir,
dolayısıyla kıl payı atlatılan olaylar görmezden gelinir. Bu işin en kolay
yanıdır. Düzeltici faaliyet genellikle acil önlemlere-anlık çözümlere
odaklanır, kök nedenlerin tanımlanması için çaba sarf edilmez. Her şey
olacağına varır, işin fıtratında var, kader de yazılmışsa önlenemez, mantığında
kaderci yaklaşımla, oluşmuş ve bundan sonraki oluşacak kazaların da yolunu
açmış olmaktadırlar.
İş sağlığı ve güvenlinden kısaca
anlatılanlar da kazanın temel nedeni çözümlemesinde, fiziksel nedenleri
sayarken, “yorgunluk, uykusuzluk, alkol, hastalık vb.” diye başlıkları
saymıştık. Bu başlıklardan “uykusuzluk” diye saydığımız etmenin üzerinde hiç
durulmadığı veya önemsenmediğini gördüm. Petrol endüstrisi, sağlık kuruluşları, sivil havacılıkta,
karayolu ve demir yolu işletmelerinde, yer altı maden işlerinde oldukça önemi
olması veya olan: ‘İstenmeyen Olay Bildirim Risk Sistemi’ dünya
genelinde ki varlığını nedir diye incelediğimiz de kurumsal işleyişte ve güvenlik
kültüründe aksayan yönleri tespit edip, sistemde gerekli iyileştirmelerin
yapılmasını ve hataların tekrarlanmamasına yönelik önlemlerin geliştirilmesini
sağlamaktır.
İstenmeyen Olay Bildirim Risk Sistemi:
sivil havacılık ve sağlık kurum-kuruluşlarında etkin olarak işletilme olduğunu,
diğer saydığımız; petrol endüstrisi, karayolu ve demir yolu işletmeleri, yer
altı maden işlerinde önemsenmediği veya dikkate alınmadığını görmekteyiz.
İstenmeyen Olay Bildirim Risk Sistemi işletilirse; sivil havacılıkta, sürücü
yardımcılarının ve işletmenin herhangi sebepten oluşabilecek kazaların diğer
insanların, sağlık kuruluşunda; hasta ve çalışan güvenliği kültürü oluşmasını
sağlar. Potansiyel olay ve hata bildirimleri kurumsal öğrenme sürecine katkıda
bulunur, yapılan iyileştirici çalışmalar hakkında yapılan geribildirimler
çalışanların kuruma aidiyetini arttırır. Burada ki asıl neden bir kişinin
yapacağı veya yaptığı iş kazası sonucu, maruziyetin çoklu kişiler ve çevreyi de
etkileyebilecek olmasıdır.
İstenmeyen Olay: Hava, kara ve
demiryolu taşımacılığı, yolculuk yapanların can ve mallarının emniyetli seyahat
edebilmeleri, petrol endüstrisinde çalışanlarına, çevreye ve çevrede ki
canlılara verilecek zararlar, hasarlar, sağlık kuruluşlarını da hasta, hasta
yakını, çalışanlar ve / veya sağlık hizmeti, yer altı ve yer üstü maden
işletmeciliğinde, çalışanları, çevre ve çevrede ki canlılara verilebilecek
zararlar ve hasarlar, bu kuruluşta bulunan diğer kişilerin güvenliğini olumsuz
etkileyen, çevreye verebilecek zarar ve hasar veya etkileyebilecek olaylardır.
İstenmeyen Olay Bildirim Sistemi kapsamında
yer alan istenmeyen olaylar: gerçekleşen olaylar, ramak
kala olaylar, gerçekleşmiş ama zarar olmamış istenmeyen olaylar, hukuka yansımış
istenmeyen olaylar. Bu konuları kök analizleri ile değerlendirilmelidir.
İş sağlığı ve güvenliği içinde oluşan,
oluşabilecek tüm tehlikeli durumlarda ki risklerin bulunduğu çalışma
alanlarında, çalışanların bilgi beceri ve yetenekleri ile baş başa kalarak
çalışmalarına güvenmekte kalınmasıdır. Çalışan; bilgi, beceri ve yeteneklerine
ilave olarak kendini iyi tanıması ve kendine çalışabilecek, dikkatli, vs.
olması ramak kala olması halinde bile riski tahmin edebilecek seviyesi ve ona
karşı tedbir alabilecek yeteneği ile kaza oluşumunu ortadan kaldıran yetenekte
olması gereklidir. Böyle oluşan olaylarda kazanın oluşmaması, çalışanın
eğitimli ve kendini iyi tanıyanlar için geçeli olabilir.
İyi veya yetersiz eğitim almış,
kendini iyi tanımayan, bakmayan için oluşabilecek risklerin belirlendiğinde
bunun insanın fiziksel nedenlerini ne dayanan; yorgunluk, uykusuzluk, alkol,
hastalık, vs. gibi olaylardır. Bu maddelerden en etkili ise, kendisinin bile bu
konu hakkında bilgi yoksunu olduğunu varsaymak gerekebilir.
Uykusuzluk devamlı hale geldiğinde,
sonuçlarının kişi üzerinde; gündüzleri dikkat eksikliği, yorgun hissetme, konsantrasyon
güçlüğüyle birlikte aşırı sinirlilik, iş performansında düşme, depresyon, yüksek
tansiyon ve metabolik bozukluklar, obezite riski, bağışıklık sistemini zayıflatma
gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar. Çalışan kişinin çalışmaları sırasında iş
kazası ile karşılaşacağı kaçınılmazdır.
Alkol de ilaçların yatıştırıcı
olarak adlandırılan sınıfına girer. Beynin içinde nöronların elektrik
etkilerini ateşlemesini önleyen reseptörlere bağlanır. Alkol sizi uyanık
halinize göre yatıştırır ama doğal uykuya neden olmaz. Alkol aracılığıyla
girdiğiniz elektriksel beyin dalgası hali doğal uyku hali değil, daha çok hafif
bir anestezi halidir.
Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeleri, rekabet içinde kendisine daha iyi bir yer edinebilmek için, zaman
ve işten tasarruf sağlayan birçok yöntemler, aygıtlar ile dolu. Bu nedenle,
insanlara aileleriyle birlikte olmak ve dinlenmek için bol bol zaman kaldığı
düşünülebilir. Ancak birçok insan genellikle, eskisinden daha yorgun ve stresli
olduğunu söylüyor. Bunun nedenleri çok ve karmaşıktır. Bunların başında da ekonomik
baskılar başlıca nedenler arasında sayabiliriz.
Avustralya Endüstriyel
Bağlantıları Araştırma ve Eğitim Merkezi, ülkede insanların işte harcadıkları
süreyi inceledi. Araştırma sonunda, “insanların büyük bir oranının düzenli
olarak haftada 49 saatten fazla mesai yaptığı, çalışma saatlerindeki bu artışın
aile ve toplum yaşamı üzerinde önemli olumsuz etkileri olabileceği” görüldüğünü
açıkladı.
Çalışanların her hafta, hatta her
gün, servisler veya kalabalık tren ve otobüslerde ya da tıkalı yollarda gidip
gelirken uzun saatler harcamaları anlamına gelebilir. Ve tabii ki bu durum,
işgününün uzunluğunu ve gerilimini artırıyor. Bu kadar baskının üzerine bir de
uykusuzluk eklendiğinde, sanki işin kreması gibi olup, kişiyi kaza yapabilirliğe
daha çok yaklaştırır.
Kişilerin uykusuz kalmaları ve uyku
sorunu öylesine yaygınlaştı ki, dünyanın birçok yerinde uyku klinikleri açıldı.
Araştırmacılar, insanlar belli bir süre yeterince uyumadığında uyku borçlarının
oluştuğunu gördüler. Bu kişilerin bedeni doğal olarak bu borcu ödemek ister ve
yorgunluk hissi vererek onları uyarır. Ancak günümüzün uykuya zaman bırakmayan
çalışma ve yaşam tarzı yüzünden birçok insan kronik olarak yorgundur.
“Hepimiz uykunun ne olduğunu,
nasıl hissettiğimizi biliyoruz. Günlük konuşmalarımızda uyku kelimesinin anlamı
sorgulanmaz ve bunun için sözlüğe bakmayız. Ancak, gerçekte uykunun ne olduğunu
kimse bilmiyor. Uyanıklıktan çok farklı olan o çok sakin halin en basit
seviyesinin ötesine geçtiğimizde, uykunun doğası hakkındaki (aşağıdaki) ana
soruların cevapsız olduğunu görürüz:
1.
Uyurken bize neler oluyor?
2.
Neden uyuyoruz?
3.
Uyku mekanizması nedir?” [6]
“Uyku, yaşam destek sisteminiz ve
Doğa Ana'nın ölümsüzlük konusundaki en iyi çabasıdır”, diyen Berkeley'deki
California Üniversitesi'nde Nörobilim ve psikoloji profesörü, Niçin
Uyuruz? kitabının yazarı, Matthew Walker; bu noktayı açıklamak için bir benzetme
sunuyor. Sanki uyku olmadan beynin hafıza gelen kutusu kapanır ve yeni
deneyimleri hafızaya kaydedemezsiniz. Dolayısıyla, gelen yeni bilgi e-postaları
basitçe geri dönüyor ve siz de kendinizi hafıza kaybına uğramış gibi
hissediyorsunuz.
Adenozin, Proses-S olarak
da bilinen bir uyu baskısı yaratır. Yetişkinlerde yaklaşık 8 saatlik
uykunun sonunda adenozin arınması tamamlanmış olur. Yeterince
uyumamanın pek çok sonucundan biri, adenozin konsantrasyonlarının yüksek
kalmasıdır. Bir borcun ödenmemiş kısmı gibi, ertesi sabah uyandığınızda önceki
günün adenozininin bir kısmı hala durmaktadır.
Neden uyuduğumuzu açıklamak için
birçok girişimde bulunulmuş ve uykusuzluğun yaşamı derinden olumsuz etkilediği
kanıtlanmıştır. Büyük uyku araştırmacısı ve öncüsü Allen Rechtschaffen,
"uyku mutlak hayati bir işleve hizmet etmiyorsa, o zaman bu evrim
sürecinin şimdiye kadar yaptığı en büyük hatadır ifadesini kullanmıştır.
Uyku araştırmacıları, uykunun amacını
belirlemeye çalışan birkaç önemli teori geliştirmişlerdir. Mevcut teoriler,
uyku yoksunluğu sonucu gelişen durumların değerlendirilmesi ile uykunun çeşitli
yönlerini ortaya koymaya dayanmaktadır [a.g.e].”
Evrende birçok sistemin çalışması
bir düzen içindedir. Güneş, gezegenler ve ayın döngüleri periyodik bir sistemle
oluşur. Dünyadaki canlıların yaşamı da döngüsel bir biçimde devam etmektedir.
Döngüsel hareketler çevresel ve biyolojik faktörlerin etkisiyle ortaya
çıkmaktadır (Ayan ve ark., 2003). Beden ritmimiz, dokularımız, hücrelerimiz tabiat
döngülerine göre ayarlıdır.
Güneşin ilk ışıklarıyla uyanıp,
karanlık olunca uyumamız vücudumuzdaki biyolojik ritimlerin etkisi ile olur.
Canlıların günlük, aylık, yıllık, mevsimsel ritimleri vardır ve bu ritimler
sayesinde vücutlarındaki fizyolojik olaylar ve döngüleri düzenleyebilirler. Hayvanlarda
göç, çiftleşme, kış uykusu dönemleri, bitkilerdeki fotosentez reaksiyonları biyolojik
ritimlere örnek olarak gösterilebilir. Döngülerin gerçekleştiği biyolojik, fizyolojik,
kimyasal, davranışsal ve psikolojik işlevlerin zaman kavramıyla ilişkisi, canlılar
için hayati öneme sahiptir.
İlk kez 1729 yılında Fransız doğa
filozofu (fizikçi) ve gökbilimci Jean Jacques d’Ortous de Mairan tarafından
“Mimosa pudica” çiçeğinin yaprak hareketleri incelenerek biyolojik ritim
keşfedilmiştir.
Sirkadiyen ritim (biyolojik
ritim); yaklaşık olarak 24 saatlik ritimde ya da her 24 saatte bir
tekrarlanan ritimlerdir. Vücut ısısı, sindirim, hormon salınımları, DNA tamiri,
pineal (diğer adı epifiz
omurgalıların beyninde yer alan mercimek tanesi büyüklüğünde bir
bezdir. Uyku paternini ve mevsimsel fotoperiyotları düzenleyen melatonini
ve DMT salgılar.) bezden salgılanan melatonin, plazma kortizol
seviyelerindeki değişimler, uyku-uyanıklık döngüleri sirkadiyen ritme örnek
olaylardır. Sirkadiyen ritimlerin birçoğu doğrudan etkilemektedir, bu sebeple
de en yoğun şekilde araştırma yapılan alanlardır.
“Sistemin ilk
tetikleyicisi doğal ışıktır. Güneş ışığının ilk gözün mavi
ışık reseptörü melanopsin proteini tarafından algılanması, daha sonra
beynin ana saati; SCN isimli 200 bini aşkın nöron grubuna
ulaşması ile sirkadiyen ritim doğar.
Sirkadiyen ritim bir tek uyku
düzenini değil bedende bulunan her sistemin verimli ve sağlıklı şekilde
çalışabilmesini sağlayan tüm metabolik aktiviteleri etkiler. Sindirim,
boşaltım, detoksifikasyon, cilt sağlığı, metabolizma hızı sirkadiyen
ritimden direkt olarak etkilenir.” [a.g.e.]
Bu örneklemeler de insanların
sirkadiyen ritmine uygunlukları üzeri yapılan çalışmaları göstermekte.
“Örneğin ‘Procter&Gamble Co.’
ve ‘Goldman Sachs Group Inc.’ çalışanlarına ücretsiz ‘uyku hijyeni’ eğitimi
veriyor. Nike ve Google ise çalışma saatlerine daha esnek bir yaklaşım
getirerek çalışanlarının günlük çalışma saatlerini bireysel sirkadiyen
ritimlerine ve kendi baykuş ya da erkenci kuş doğalarına uyacak şekilde
ayarlamalarına izin veriyor.
Aralıksız 30 saat çalışan
asistanlar yanlış dozda ilaç yazmak ya da ameliyat sırasında hastanın içinde
alet unutmak gibi tıbbi hataları, 16- saat çalışanlara göre %36 daha fazla
yaparlar. Buna ek olarak, uyumadan geçen 30 saatlik bir nöbetin ardından
asistanlar yoğun bakım ünitesinde, yeterince uyuyup dinlendikleri zamanlara
göre %460 gibi çarpıcı bir oranda daha fazla teşhis hatası yaparlar. 20
asistandan biri uykusuzluk sonucu bir hastanın ölümüne neden olur.” [7]
Uyku, insanlığı birleştiren en
büyük unsurlardan biridir. Bizi birbirimize, atalarımıza, geçmişimize ve
geleceğimize bağlar. Kim olursak olalım, dünyanın neresine gidersek gidelim,
uyku ihtiyacında ortaklaşırız. Bu ihtiyaç insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen,
uykuyla ilişkimizde büyük iniş ve çıkışlar yaşadık. Ve günümüzde bu ilişki
krizde.
Nöroloji Uzmanı Dr. Ferda
Korkmaz, tıp insanlarının uyku ile ilgili henüz bilmediği çok şey bulunmakta.
Uyku bedenin onarımı, çeşitli madde ve hormonların sentezi, hafızanın
yapılandırılması ve psikolojik dinlenmenin, uykunun belirli dönemlerinde
gerçekleştiğinin bilmekteyiz. Demektedir.
“Birçok erişkinin ortalama uyku
süresi 6-8 saattir. Yaşla birlikte hem uyku süresinde hem de uyku mimarisinde
değişiklikler olur. İnsanlar yaşlandıkça, toplam uyku süresinde ve rüyayla
alakalı uyku evresinde geçen sürede bir düşüş başlar. Yeni doğmuş bir
bebek günde 16 saat uyur, rüya ile ilişkili REM dönemi oldukça yoğundur. Buna
karşın bebeğin 30 yaşındaki annesi, eğer şanslıysa günde 6 saat uyur ve bu
sürenin sadece dörtte birlik bölümünü REM'de geçirir.''
Kişinin gerek duyduğu uyku
süresinin hesaplandığını ifade eden Korkmaz, bu hesaplamayı şöyle anlatmakta: ''Kişi,
uyanık olduğu her 2 saat için 1 saatlik uykuya ihtiyaç duyuyor. Yaş ilerledikçe
bu değişiyor, uyanık kalınan her 2 saat için 45 dakikalık uyku
gerekiyor. Başka bir deyişle gün boyunca uyanık kalınan her saat için
'uyku borcu' biriktiriliyor. 16 saatlik bir günün sonunda, genç bir insanın
'uyku bankasına' borcu 8 saate ulaşıyor. Buna karşılık yaşlı bir kişinin uyku
borcu sadece yaklaşık 6 saat düzeyinde bulunuyor.''
Uyku uzun günler boyunca yavaş
yavaş artarak birikmiş olabilir. Her gece altı yerine sekiz saat uykuya
ihtiyacınızın olduğu, beş gün çalıştığınız bir hafta boyunca on saatlik (beş
kere iki) uyku borcunuz birikir. Bunun sonunda daha fazla uyumakla bu borcun
ödenip veya ödenmedi konusu hakkın da bilim insanlarının kesin ve tam bir
bilgisinin olduğunu var sayamayız.
Uykudan mahrum kaldığınız
dönemlerin borcunu, hemen ardından hastalanarak 18 saat aralıksız uyuduğunuzda
ödenmiş olana bilinir. Belki de beyin
biriken uyku borcunun ipini aylardan ya da yıllardan sonra kaçırmış olunabilir.
Uyku, tam olarak anlaşılmasa da
insan vücudunun optimum düzeyde performans göstermesini sağlamak için her gece
düzenli bir döngüsel programı izleyen hayati ve organize bir olaylar dizisi
olarak kabul edilir. Uyku eksikliği veya uyku yoksunluğu, bilişsel
performansta olumsuz değişikliklere neden olabilen yaygın bir olgudur. Bu
gözden geçirme, Uyku eksikliği veya uyku yoksunluğunun biliş üzerinde sahip
olabileceği sayısız etkiyi araştıran araştırmanın yanı sıra biyolojik
açıklamaya odaklandı. Beyindeki bilişsel beceriler
veya işlevler ki; algı, dikkat, hafıza, öğrenme, karar verme ve dil
yeteneklerini kapsar. Bu genel bilişsel yetenekler üzerindeki etkilerden
bağımsız olarak uykuda bir azalma meydana gelmez, bu da işlevin azalmasına
ve bilişsel performansın bozulmasına neden olur, denilmektedir.
Verimliliğimizin yüksek
oluşmasını sağlama düşüncesinde ki fikirler oluşması sonucu tasarruf edelim,
personel sayısının azaltılması ve uzun çalışmalar ile uykusuz kalışlar gibi sonuçların
ardından ortaya çıkan yorgunluğun, 20. yüzyılın sonlarındaki en büyük insani ve
çevresel felaketlerden bazılarının gerçekleşmesinde, bu baskı stresinin payı olduğu
söyleniyor. Bu felaketler arasında 1986 Cumartesi günü, Ukrayna da ki
‘Çernobil nükleer felaket’, 28 Ocak 1986 tarihinde kalkışından 73
saniye sonra ‘Challenger uzay’ mekiğinin patlaması ve 24 Mart 1989
tarihinde, Alaska da ki Prens William Boğazı’nda bir resife çarpan ‘Exxon
Valdez’ tankerinde ki 10.8
milyon galon petrol denize dökülmesi. 20 Nisan 2010
tarihinde Meksika Körfezi'nde ‘Deepwater Horizon petrol sızıntısı’ 4.9
milyon varil (210 milyon ABD galonu; 7.800.000 m3) petrolün denize
sızdığı gibi olayları anımsamaktayız.
Çernobil’deki patlama
elektrik santralındaki özel bir test sırasında meydana geldi. Harvard Tıp
Fakültesi'nde profesörlük yapmış ve sirkadiyen saatler ve insan sağlığı
konusunda önde gelen bir uzman Dr. Martin Moore-Ede, The 24-Hour
Society (24 Saatlik Toplum) adlı kitabında, “başlama izninin
alınmasında on saatlik bir gecikme olduğu için testin en az 13 saat, belki de
daha uzun süreden beri santralda bulunan bitkin durumdaki elektrik
mühendislerinden oluşan bir ekibin denetiminde yapılmış olduğunu” söylüyor.
Kazanın neden olduğu belli ama radyasyon sızıntısının uzun vadeli etkilerinden
neler olabileceğini yaşayanlar gördü.
Challenger uzay mekiğinin
patlamasının tam olarak araştırılmasından sonra, başkanlık komisyonunun raporu,
20 saatlik fazla mesai sınırını, sözleşmeli bir işçi grubunun 480 kez, başka
bir grubun ise 2.512 kez aştığını belirtmiş olduğunu Bu rapor, idari işlerde
çalışanların “çalışma saatlerinin düzensiz olmasının ve yeterli uyuyamadan
geçen birkaç günün” sonucunda meydana gelen yorgunluğun, mekiğin fırlatılması
için Başkan Reagan’ın Beyaz Saray’dan baskı uygulandığına dair söylentiler ve
yanlış onay verilmesinde göze çarpar bir etken ekledi. Açıklanan rapor, “fazla
mesai yapıldığında, işçilerin veriminin azaldığını ve insanın hata yapma
olasılığının arttığını” belirtti.
‘Exxon Valdez’ tankeri:
Denizciler Sendikası’nın memurlarına göre, işletme giderlerini düşürme
gerekçesiyle mürettebatın azaltılması, Exxon Valdez ’de ki
denizcileri daha fazla saat çalışmak ve fazladan işler yapmak zorunda bıraktı.
Bu felaketle ilgili bir rapor, gemi gece yarısından sonra karaya oturduğunda
geminin sorumluluğu kendisinde olan üçüncü kaptanın, o gün sabahın erken
saatlerinden itibaren çalışmış olduğunu açıklıyor. Kaza sonucu denize dökülen
yaklaşık 42 milyon litre petrol, sahillerin ve canlıların korkunç bir zarar
görmesine neden oldu; bu ABD tarihindeki en büyük tanker kazasıydı ve petrolün
temizlenmesi 2 milyar dolardan fazlaya mal oldu.
“Deepwater Horizon petrol
sızıntısı, 20 Nisan 2010 tarihinde Meksika Körfezi'nde bulunan ve BP tarafından
işletilen Macondo Sahası’nda gerçekleşmiş bir endüstriyel felakettir.
Deepwater Horizon felaketinin tarihteki en büyük petrol sızıntısı olarak
değerlendirilmesinin yanı sıra, daha önce gerçekleşmiş en büyük petrol
sızıntısı olan Ixtoc I petrol sızıntısından hacimsel olarak yüzde 8
ila 31 oranında daha büyük olduğu tahmin edilmektedir. ABD federal hükûmeti,
sızan petrolün toplam miktarının 4.9 milyon varil (210
milyon ABD galonu; 7.800.000 m3) olduğunu tahmin
etmektedir. Akışı kontrol altına almak için gerçekleştirilen birkaç
başarısız girişimin sonrasında 19 Eylül 2010'da kuyunun mühürlendiği ilan
edildi. 2012 yılının başlarında hazırlanan raporlarda kuyu sahasının
petrol sızdırmaya devam ettiği belirlenmiştir. The Deepwater
Horizon petrol sızıntısı, Amerikan tarihindeki en büyük çevre
felaketlerinden biri olarak kabul edilmektedir.” [8]
Öte yandan meydana gelen son olay
Meksika Körfezi'nde yaşanan ilk felaket değil. 2010 yılında dünyanın önde gelen
petrol şirketlerinden İngiliz sermayeli British Petroleum'un (BP) Meksika
Körfezi'nde bulunan sondaj kulesi "Deepwater Horizon"ın yanarak
batması, tarihin en büyük petrol sızıntısı felaketlerinden birinin yaşanmasına
yol açtı. 2016 yılında ise Hollanda merkezli Shell’in Meksika Körfezi'nde
işlettiği bir petrol sahasında petrol sızıntısı gerçekleşti. Yaklaşık 2 bin 100
varil petrol denize sızdı. Uzmanlar felaketin etkilerinin uzun yıllar boyu
devam edeceğini belirtmiş, ekosisteme verilen zararın büyük olduğunu
vurgulamıştı.
Korkunç kazalar devam edeceğini
iddia eden: Biyolojik Çeşitlilik Merkezi Okyanus Programı Direktörü
Miyoko Sakashita, “Meksika Körfezi’nin ürkütücü görüntüleri
dünyaya açık deniz sondajının kirli ve tehlikeli olduğunu gösteriyor. Denizdeki
sondajları bir kez ve tamamen sonlandırmazsak bu korkunç kazalar Körfez’e zarar
vermeye devam edecek” diyor.
Sonuç
Uzmanlara göre, NASA tarafından
geliştirilen bir uyku pozisyonu, uyumak için en uygun seçimlerden biri
olabilir. Doktorlar, astronotların uzayda uyudukları gibi uyumanın, harika bir
gece uykusu çekmek için ideal olduğunu söylüyor. Daily Mail’in haberine göre,
astronotların uyguladığı “sıfır yerçekimi” veya “sıfır G” isimli uyku
pozisyonu, başınız ve bacaklarınız kalbin üzerinde, vücudunuzun orta bölümü
aşağı doğru bakan bir çukurda olacak şekilde uyumayı sağlıklı olacağı konuşunda
ki fikir birliği oluşturmuşlar.
Amaç, vücudu 120 derecede tutarak
kalp üzerindeki baskıyı hafifletmek ve kanın vücutta daha serbestçe
pompalanmasını sağlamaktır.
Uyku kaybı ve sirkadiyen yanlış
hizalama kaynaklanan yorgunluk, 24 saatlik operasyonları, düzensiz zamanlamalar
ve uzatılmış çalışma saatleri gerektiren meslek güvenlik için ciddi
bir tehdit olduğunu, çalışmalarımızı da bu bilgilere göre düzenlemeliyiz.
Kısaca şunları söylersek yanlış
olmaz. İş sağlığı ve güvenli ile ilgili kanun yönetmelik, tüzük, vs.
incelensin, hiçbiri çalışanların oluşabilecek her türlü tehlikelere karşı
koruma önleminin alınması gibi olsa da kazaların nedenlerinin çözümlendiğinde
olmadığını, her sektörde ki ayrıntıları konusunda üzerinde durulmadığını
görmekteyiz.
Kibir yerine bilinçlenme, bilgi,
dış ve iç denetin, her konunun ciddiye alınması, uygulamalar, tüm genel
işlemlerde doğru sürdürebilirliktir. Belki de yöneticiler (devlet ve şirket),
çalışanlar, çalışmayanların, tüm kişilerin bildiğimiz şeyler demeden, hubris
sendromuna yakalanmış olan kişi ve kişilerin her şeyi yapabileceklerini düşünür.
Psikiyatrideki ismiyle hubris; abartılı gurur ve başkalarını
küçümseme duygusu olarak ifade edilmektedir. Kibir sendromundan
mustarip kişilerde, işlerine ve çevrelerine verdiği zarar ki o da kişide,
“Özgüven patlaması, kişinin etrafını yanlış yorumlamasına ve değerlendirmesine
neden olur. Bu kişi eninde sonunda Nemesis’le, yani intikam tanrıçasıyla
karşılaşır.” [9] Kibrin etkisi altına giren ve kendini Tanrı ile bir
görenlerden daha tehlikeli bir şey yoktur. Bu durum, o kişinin kendisine
utanmazca inanç duyduğuna ve tanrıların yarattığı bu kâinatta kendi sınırlarını
hiçe saydığına yorulmalıdır.
Uyku azlığı kişide bir uyku borcu
yaratır. Bu borcun maliyeti ise kognitif* yıkımdır.
*Tıp terimi: Bilişsel
psikoloji, düşünme, hissetme, öğrenme, anımsama, karar verme, dil, problem
çözme ve yargılama gibi zihinsel süreçlerin en geniş anlamda incelenmesidir.
Yani bilişsel psikologlar insanların bilgiyi anlama, saklama ve bilincine geri
getirmeleriyle ilgilenirler. Vikipedi
Kaynaklar:
[1] BİLİR, Nazmi, (2016),
‘İş sağlığı ve güvenliği profili: Türkiye’ / Nazmi Bilir; Uluslararası Çalışma
Örgütü, ILO Türkiye Ofisi-Ankara: ILO, ISBN: 9789228310627; 9789228310634 (web
pdf)
[2] ERDEVECİLER Övünç, BALCI Velittin, ‘İş
Sağlığı, Güvenliği ve Spor’, Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi.
Ziyaret tarihi: 07.06.2023 https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=136892
[3] YILMAZ, Fatih, (2009), ‘Avrupa Birliği ve
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği: Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği
Kurullarının Etkinlik Düzeyinin Ölçülmesi’ Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim
Dalı
[4] [a.g.e] Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Yayınları
Havaalanları Daire Başkanlığı, Haziran 2012
Yayın No: HAD/T-18, s,1,2, www.shgm.gov.tr
[5] [a.g.e] LLOYD, J.- MİTCHİNSON J., (2008),
‘Cahiller Kitabı Bilmediklerimiz ve yanlış bildiklerimiz’, NTV Yayınları
İstanbul, s.81,82
[6] [a.g.e] TOKSOY, M. KARADENİZ, Z. H. 2021, ‘İç Çevre
Kalitesi ve Uyku’ Türk Tesisat Mühendisleri Derneği, Teknik Yayın No: 41,
İstanbul, Doğa Yayıncılık
[7] Walker, M. 2019, Niçin uyuruz?: yeni uyku ve rüya
bilimi. Pegasus Yayınları.
[8]
Vikipedi, özgür ansiklopedi ‘Deepwater Horizon’, Ziyaret, 19.06.2023
[9] TURUNEN, Ari,
(2022), ‘Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor musun? Kibrin Tarihi’, iletişim
Yayıncılık, İstanbul